Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

(aşağı) atmak

  • 1 aşağı atmak

    v. cast down

    Turkish-English dictionary > aşağı atmak

  • 2 cast down

    aşağı atmak, indirmek, canını sıkmak, üzmek

    English-Turkish dictionary > cast down

  • 3 cast down

    aşağı atmak, indirmek, canını sıkmak, üzmek

    English-Turkish dictionary > cast down

  • 4 сбрасывать

    несов.; сов. - сбро́сить

    сбра́сывать дрова́ с грузовика́ на зе́млю — kamyondaki odunları yere atmak

    сбра́сывать бо́мбы — bomba atmak

    сбра́сывать снег с кры́ши — damı kardan temizlemek

    сбро́сить проти́вника в мо́ре — düşmanı denize dökmek

    с парохо́да сбро́сили схо́дни — vapurdan iskele attılar

    сбра́сывать что-л. с парашю́том — bir şeyi paraşütle atmak

    сбра́сывать отхо́ды в ре́ку (о предприятии)artıklarını nehre boşaltmak

    2) перен. ( свергать) alaşağı etmek, devirmek

    сбро́сить око́вы ра́бства — kölelik zincirlerini kırıp atmak

    3) разг. ( снимать с себя) atmak

    сбро́сить пальто́ — paltosunu sırtından atmak

    сбро́сить с себя́ ко́жу (о змее)gömlek değiştirmek

    с тех пор, как же́нщины сбро́сили чадру́... — kadınlar çarşaflarını atalıberi...

    сбро́сить седока́ (о лошади)binicisini yere atmak

    дуб сбро́сил листву́ — meşe yapraklarını döktü

    4) ( уменьшать) azaltmak, düşürmek

    сбро́сить (ли́шний) вес — kilo düşmek / atmak / eritmek

    сбро́сить два проце́нта на усу́шку — yüzde iki fire düşmek

    ••

    сбро́сить со счето́в — hesaptan düşmek / çıkarmak, yabana atmak

    Русско-турецкий словарь > сбрасывать

  • 5 бросаться

    atılmak,
    saldırmak
    * * *
    несов.; сов. - бро́ситься
    1) atmak; atışmak

    броса́ться снежка́ми (друг в друга)kar topu atışmak

    2) atılmak; üstüne atılmak, saldırmak ( нападать)

    броса́ться вперёд — ileri atılmak

    бро́ситься на врага́ — düşmanın üzerine atılmak

    броса́ться на по́мощь — yardımına koşmak

    мы бро́сились на у́лицу — dışarı / sokağa fırladık

    ребёнок бро́сился к ма́тери — çocuk annesine doğru atıldı

    бро́ситься ничко́м на посте́ль — kendini yüzü koyun yatağın üzerine atmak

    бро́ситься на ше́ю кому-л. (от радости)(birinin) boynuna atılmak

    3) kendini... atmak

    бро́ситься с моста́ — kendini köprüden (aşağı) atmak / bırakmak

    ••

    броса́ться в глаза́ — göze çarpmak

    таки́ми предложе́ниями не броса́ются — teklifin böylesi yabana atılmaz

    вино́ бро́силось ему́ в го́лову — şarap başına vurdu

    броса́ться как бык на кра́сное — azgın boğanın kırmızı görünce saldırdığı gibi saldırmak

    Русско-турецкий словарь > бросаться

  • 6 скидывать

    несов.; сов. - ски́нуть

    ски́нуть схо́дни — iskele atmak

    2) перен., разг. ( свергать) alaşağı etmek
    3) разг. (одежду и т. п.) çıkarmak
    4) разг. ( уступать в цене) inmek; iskonto yapmak, ikram etmek

    Русско-турецкий словарь > скидывать

  • 7 ჩამოყრა

    f.
    aşağı atmak, aşağı saçmak

    Georgian-Turkish dictionary > ჩამოყრა

  • 8 stürzen

    stürzen ['ʃtʏrtsən]
    I vi sein
    1) ( fallen) düşmek; ( Temperatur, Währung) düşmek;
    sie ist schwer gestürzt o fena düştü;
    zu Boden \stürzen yere düşmek
    2) ( in die Tiefe) aşağıya düşmek
    3) ( rennen) koşmak (zu/an -e/-e) (in -e);
    ins Zimmer gestürzt kommen odaya paldır küldür girmek; ( mehrere) hürya odaya girmek
    II vt
    1) (um\stürzen) devirmek; ( Regierung) devirmek
    2) (hinunter\stürzen) aşağıya atmak;
    jdn von der Brücke/aus dem Fenster \stürzen birini köprüden/pencereden aşağı atmak
    3) ( Kuchen-, Puddingform) ters çevirip boşaltmak
    III vr
    sich \stürzen ( hinunterspringen) atlamak (in -e) ( von -den) ( aus -den);
    sich auf jdn \stürzen birinin üzerine [o üstüne] çullanmak;
    sich auf/in etw \stürzen bir şeye atılmak;
    sich in die Arbeit \stürzen kendini işe vermek;
    sich in Unkosten \stürzen masrafa girmek;
    sich ins Abenteuer \stürzen maceraya atılmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > stürzen

  • 9 низвергать

    несов.; сов. - низве́ргнуть
    1) aşağı atmak; yıkmak
    2) перен. devirmek; altüst etmek

    Русско-турецкий словарь > низвергать

  • 10 сбрасываться

    несов.; сов. - сбро́ситься
    kendini...dan aşağı atmak

    Русско-турецкий словарь > сбрасываться

  • 11 განარცხება

    f.
    aşağı atmak

    Georgian-Turkish dictionary > განარცხება

  • 12 abbattere

    t devirmek; aşağı atmak

    Dizionario Italiano-Turco > abbattere

  • 13 dirupare

    t aşağı atmak; i çökmek

    Dizionario Italiano-Turco > dirupare

  • 14 precipitare

    i yüksekten düşmek t yüksekten aşağı atmak

    Dizionario Italiano-Turco > precipitare

  • 15 precipitate

    adj. aşağı düşen, aşağı akan, aceleci, acele ile yapılmış
    ————————
    n. çökelti, yoğunlaşmış buhar, acele, aceleci
    ————————
    v. düşürmek, atmak, yüksekten atmak, hızlandırmak, çökeltmek, yoğunlaşmak (yağış), çökelmek, yoğunlaşıp yağmak
    * * *
    1. çökelek 2. çökel (v.) 3. tortu (n.)
    * * *
    [pri'sipiteit]
    (the substance that settles at the bottom of a liquid.) tortu, çökelti

    English-Turkish dictionary > precipitate

  • 16 baş

    1. subst Kopf m; LIT Haupt n; fig Chef m, Leiter m; Anfang m der Woche, des Weges usw; Gipfel m, Spitze f des Berges; MAR Bug m; Schnecke f (an der Geige); Grundlage f einer Sache; Vermittlungsgebühr f; Haupt- (Stadt); Chef- (Arzt); Ober- (Befehlshaber);
    beş baş soğan fünf Zwiebeln;
    baş ağrısı Kopfschmerzen m/pl;
    -e baş ağrısı vermek fig jemandem Kopfschmerzen bereiten;
    -den baş alamamak überlastet sein (mit); fig sich nicht retten können vor D;
    baş aşağı auf dem Kopf, kopfüber;
    baş aşağı gelmek Kopf stehen; kein Glück haben;
    baş aşağı gitmek eine böse Wendung nehmen, fam schief gehen;
    baş başa allein, unter vier Augen;
    baş başa vermek sich zusammensetzen (zur Beratung);
    baş belası Ungemach n; Person Quälgeist m;
    baş bulmak ÖKON einen Überschuss haben;
    baş dayanağı AUTO Kopfstütze f;
    baş döndürücü fig Schwindel erregend;
    -le baş edememek nicht fertig werden (mit);
    baş göstermek erscheinen, auftreten; Aufstand ausbrechen;
    başım, başın, başı usw eine Umschreibung für die Person selbst;
    -in baş(ını) göz(ünü) yarmak fig radebrechen A;
    -e baş kaldırmak sich erheben gegen;
    -den baş kaldırmamak pausenlos sitzen ( oder arbeiten);
    -e baş ko(y)mak sich einer Sache (D) hingeben;
    baş köşe Ehrenplatz m;
    -e baş sallamak einverstanden sein (mit);
    baş üstüne jawohl!; zu Befehl!; mit Vergnügen!;
    -e başa çıkmak fertig werden (mit);
    başa geçmek an die Spitze treten;
    başı açık barhäuptig;
    başı bağlı gebunden (z.B. verheiratet);
    başı belaya girmek (oder düşmek) in Not geraten;
    baş çekmek der Initiator sein; ein Spiel leiten;
    başımla beraber sehr gern;
    başın(ız) sağ olsun! mein Beileid!;
    başına pro Kopf; allein, für sich;
    iş başına an die Arbeit;
    tek başına ganz allein;
    başına bir hal gelmek fig in eine böse Lage geraten; (etwas Böses) passieren;
    başına buyruk selbstherrlich;
    -i başına geçirmek sich (D) aufsetzen (Mütze usw);
    bş-i b-nin başına geçirmek jemandem eins auf den Kopf geben;
    -in başına gelmek passieren D (etwas Unangenehmes);
    vay başıma gelen(ler)! o weh!;
    bş-i b-nin başına kakmak jemandem etwas unter die Nase reiben;
    -in başına vurmak Wein jemandem zu Kopf steigen; Gas usw jemanden ganz benommen machen;
    bu dert benim de başımda fam das ist auch mein Problem;
    b-nin başından aşmak Arbeit jemandem zu viel sein;
    b-nin başından geçmek von jemandem erlebt/durchgemacht werden;
    başını kesmek köpfen A;
    başını alıp gitmek sich auf und davon machen;
    -in başını beklemek jemanden, etwas betreuen/bewachen;
    -in başını ezmek jemanden unschädlich machen;
    başını ortaya koymak seinen Kopf riskieren;
    -e başını sokmak fam schon irgendwo landen ( oder unterkommen);
    başını taştan taşta vurmak sich (D) den Kopf einrennen; sich (D) die Haare raufen (vor Reue);
    -e/… için başını vermek kein Opfer scheuen für;
    başta taşımak große Ehre erweisen;
    baştan başa von einem Ende zum anderen; durch und durch; ganz;
    baştan aşağı von Kopf bis Fuß; gänzlich;
    baştan çıkmak auf die schiefe Bahn geraten; aus der Fassung geraten;
    baştan savmak sich um nichts kümmern;
    baştan savar flüchtig; undeutlich;
    baştan vurulmuş am Kopf verwundet
    2. Ortssubstantiv: başına an A, zu D;
    masanın başına otur! setz dich an den Tisch!;
    iş başına! ran an die Arbeit!;
    başında an (D), bei;
    masa başında çalışıyor sie arbeitet am Tisch;
    ay başında (am) Anfang des Monats;
    -in başında durmak dabeistehen; fam überwachen

    Türkçe-Almanca sözlük > baş

  • 17 baş

    "1. head. 2. leader, chief, head. 3. beginning. 4. basis. 5. top, summit, crest. 6. end, either of two ends. 7. naut. bow. 8. clove (of garlic); cyme; (plant) bulb. 9. head (of a pin). 10. wrestling first class. 11. agio, exchange premium. 12. head: elli baş sığır fifty steers, fifty head of cattle. 13. main, head, chief, top. 14. in many idioms self, oneself. 15. side, near vicinity, presence: sofra başında at the table. ocak başında near the hearth. -ına for each, per, each: saat başına elli bin lira fifty thousand liras an hour. -ında 1. at, near, around: masa başında at the desk, around the table. 2. on his hands: Başında üç çocuk var. He has three children on his hands. He has to support three children. 3. at every: saat başında at the start of every hour. -ından 1. from its beginning: başından sonuna kadar from beginning to end. 2. away from: Başımdan git! Go away!/Get out!/Leave me alone! -ta first of all, most of all. -ı açık bareheaded. -ı açılmak to go bald. -ını açmak 1. to uncover one´s head (as a gesture initiating prayer or imprecation). 2. /ın/ to open up (a subject of talk), give an inkling (of). - ağrısı 1. headache. 2. trouble, nuisance. - ağrısı olmak /a/ to be a nuisance (to), cause worry (to). -ını ağrıtmak /ın/ to give a headache (to); to annoy (someone) by talking a lot. -ını alamamak /dan/ 1. to be too busy (with). 2. not to be able to escape (from some trouble). - alıp baş vermek to wage a bitter fight. -ını alıp gitmek to go away, leave. -ının altında under one´s pillow. -ının altından çıkmak /ın/ (for a plot) to be hatched out in (someone´s) head; to be caused (by). -ı araya gitmek to be caught between disagreeing people. - aşağı upside down, head down. -tan aşağı from top to bottom, from head to foot, from end to end, throughout. - aşağı gitmek to get worse. -ından aşağı kaynar sular dökülmek to have a terrible shock, meet with sudden excitement. (işi) -ından aşkın overburdened (by work). -ında ateş yanmak to be upset, be troubled, be distressed. -ından atmak /ı/ to get rid (of). -tan ayağa kadar colloq. from head to foot, altogether. - ayak, ayak baş oldu. colloq. The high and the low have changed places. -ı bacadan aşmadı ya. colloq. She is still young enough to find a husband. - bağı 1. head band, fillet. 2. naut. bow fast, head fast. - bağlamak 1. to cover or tie up one´s head (with a scarf). 2. (for grain) to form heads. 3. to take up a duty. -ını bağlamak /ın/ to marry (one) to another. -ı bağlı 1. fastened by the head; attached. 2. married. - başa tête-à-tête, face to face. -tan başa from end to end, entirely. - başa kalmak /la/ to stay alone (with). - başa vermek 1. to put our/your/their heads together, consult with each other. 2. to work together, help each other, collaborate. -ında beklemek/durmak /ın/ to stand watch over, watch carefully. - belası nuisance, troublesome person or thing. -ına bela getirmek/sarmak /ın/ to saddle (someone, oneself) with a big problem. -ı belaya girmek to get into trouble. -ı belada olmak to be in trouble. -ını belaya sokmak/uğratmak /ın/ to get (someone, oneself) into trouble. -ımla beraber with great pleasure, gladly. - bezi head scarf. - bilmez unbroken (horse). -ına bir hal gelmek to suffer a serious misfortune. -ını bir yere bağlamak /ın/ to find (a person) a good job and save him from idleness. -ına bitmek /ın/ suddenly to appear, suddenly to show up (said of a pestiferous person). -ını boş bırakmak /ın/ 1. to leave alone, leave untended. 2. to leave without supervision. - boy best quality. - bulmak to pay, leave a profit. -ta/-ında bulunmak /ın/ to be in charge. -ına buyruk independent. -ı bütün married (person). -ından büyük işlere girişmek/karışmak to undertake things that are beyond one´s powers, bite off more than one can chew. -ına çal! colloq. /ı/ Here it is. May it do you no good. -ının çaresine bakmak to take care of one´s own affairs oneself, not to leave things to others. -ı çatla

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > baş

  • 18 üç

    остриё (с)
    * * *

    üçümüz — тро́е из нас, мы втроём

    üç saat — три часа́ ( отрезок времени)

    saat üçte — в три часа́ (утра, дня)

    ••

    [iş] üç nalla bir ata kaldı — погов. хому́т купи́ли, де́ло за ло́шадью

    - üç aşağı beş yukarı anlaştık sayılır
    - üç aşağı beş yukarı dolaşmak
    - üçe beşe bakmamak
    - üç buçuk atmak
    - üç günlük ömür
    - üç otuzunda

    Türkçe-rusça sözlük > üç

  • 19 tepe

    "1. hill. 2. top, top part: ağacın tepesinde at/in the top of the tree/on top of the tree. 3. crown, topmost part (of one´s head). 4. crest, crown (of a bird). 5. math. vertex. 6. colloq. the space right beside one: Tepemde dikilme öyle! Don´t stand here breathing down my neck! - altını the gold coins ornamenting a woman´s headdress. - aşağı 1. upside down. 2. headlong, headfirst. -si aşağı gitmek to experience hard times, go downhill, hit the skids; to fail miserably, fall flat on one´s face. -si atmak to lose one´s temper, blow one´s stack. -den bakmak /a/ to view with scorn or disdain, look down on, look down one´s nose at. -sine binmek/çıkmak /ın/ to bedevil (someone) a lot, badger or bug (someone) to death. -sinde bitmek /ın/ 1. to bedevil (someone) a lot, harass, badger, or bug (someone) to death. 2. to appear suddenly before (someone) or at (someone´s) side. -sinde boza pişirmek /ın/ to make (someone) very uncomfortable; to crack the whip over (someone´s) head; to make it rough for (someone). - deliği/mazgalı machicolation. -sine dikilmek /ın/ (suddenly to go up to someone and) to plant oneself right beside or squarely before (him/her). -sinde havan dövmek /ın/ 1. (for people upstairs) to disturb (people downstairs) by making noise, try to bring the ceiling down on (those living downstairs). 2. stubbornly to refuse to let (someone) forget something, continually to remind (someone) of something. 3. constantly to pester (someone) about something. -den inme 1. (an order) which comes from a high official, which comes from one of the big guns. 2. very sudden and unexpected. -sinden (aşağı) kaynar su/sular dökülmek to be left aghast, be stunned, be knocked or thrown for a loop (by an unpleasant event). - saçı scalp lock. -den tırnağa (kadar) from head to toe, from head to foot. -si üstü 1. upside down. 2. headlong, headfirst."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > tepe

  • 20 üç

    ,-çü three. - adım (atlama) sports hop, step, and jump. - aşağı beş yukarı roughly, approximately. - aşağı beş yukarı anlaşmak (for a buyer and a seller) to agree on a price (after bargaining). - aşağı beş yukarı dolaşmak to pace or wander back and forth, pace or wander up and down. Ü- Aylar Islam the months of Rajab, Sha´ban, and Ramazan. - beş three or four, a few. -e beşe bakmamak not to haggle over trifling sums (while bargaining). - buçuk atmak slang to be afraid that something will go wrong, have kittens. - direkli yelkenli three-masted sailing vessel, three-master. - günlük seyisliği var, kırk yıllık at boku eşeler. colloq. He´s only been here a short while, yet he´s already poking his nose into matters that are over his head. - otuzluk/otuzunda very old, aged, ancient (person). - şeritli yol three-lane highway or road.

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > üç

См. также в других словарях:

  • volta atmak — argo bir aşağı bir yukarı dolaşmak Çaylarını içtikten sonra Şifa ile Moda arasında üç aşağı beş yukarı volta atmak üzere davranırlar. S. Birsel …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ISKAT — Düşürmek. Düşürülmek. Aşağı atmak. Hükümsüz bırakmak. * Silmek. * Ölünün azaptan kurtulması ümidi ile ölen kimse nâmına dağıtılan sadaka …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ayak — is., ğı, anat. 1) Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü 2) Bacak 3) Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri İskemlenin bir ayağı kırık. Bu köprünün dört ayağı var. 4) Vücudun… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kendi — zm. 1) İyelik ekleri alarak kişilerin öz varlığını anlatmaya yarayan dönüşlülük zamiri, zat Kendi ülkemizde kendimizi yok edeceklerdi. R. E. Ünaydın 2) Kişiler üzerinde direnilerek durulduğunu anlatan bir söz Kendisi gelsin. Kendimiz görmeliyiz.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • tepe — is. 1) Bir şeyin en üstteki bölümü Pencere önünde dimdik durmuş, kocaman ağaçların tepesine bakıyordunuz. S. F. Abasıyanık 2) Bir yerin, bir nesnenin vb.nin üstü, hizası Ekşisu da trenden indikleri sırada güneş tam tepelerindeydi. N. Cumalı 3)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çalım — is. 1) Karşıdakini etkilemek amacıyla yapılan abartılı davranış, kurum, caka Bundan ötürü de hâllerinde görgüsüzce bir çalım, budalaca bir durum sezilir. H. Taner 2) Kılıcın keskin yanı 3) Menzil, erim Kurşun çalımı. Göz çalımı. 4) Biraz benzeme …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • köpek — is., ği, hay. b. 1) Köpekgillerden, boy ve biçim bakımından pek çok cinsi olan, çok iyi koku alan, sadık, bekçilik ve avcılık gibi işler için beslenen memeli hayvan (Canis familiaris) Onun vaktiyle pek sevdiği küçük, sırtı siyah ve göğsü beyaz,… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • pabuç — is., cu, Far. pāpūş 1) Ayakkabı Ökçesi basık pabucunun içinde kara ve çatlak topuklu ayakları ellerinden ziyade ortadadır. Y. K. Karaosmanoğlu 2) Masa, sandalye vb. mobilyaların ayaklarına takılan metal veya plastik eklenti 3) fiz. İletken… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • paça — is., Far. pāçe 1) Pantolon, don, şalvar vb. giyeceklerde bacakların çıktığı aşağı bölüm 2) Kasaplık hayvanların kesilmiş ayağı 3) Bu ayaktan yapılan çorba Birleşik Sözler paça günü paça kasnak paçası düşük bol paça çalapaça …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»